Tapu İptal ve Tescil, Muris Muvazaası

YARGITAY
1.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/17158
KARAR NO: 2014/4081
KARAR TARİHİ: 24.02.2014

Murisin Sağlığında Yapmış Olduğu Paylaştırmaların Muvazaa Nedenli Tapu İptali ve Tescil Davalarına Etkisi

DAVA: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Sevil Kartal’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı, pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, temlikin mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; tarafların ortak miras bırakanı Ü. İ.’ın 20.01.2012 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak çocukları olan davanın tarafları ile dava dışı eşi A. ve çocukları D. ile Ş.’u bıraktığı, murisin maliki olduğu 20 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 2 nolu bağımsız bölümü 12.10.2000 tarihinde kızı olan davalıya satış yolu ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf – vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanunun 237. (818 s. Borçlar Kanununun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı ve böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.

Somut olaya gelince; davanın kabul edilmesi halinde mirasçı sıfatları nedeniyle çekişmeli taşınmazda hak sahibi olacak dava dışı kardeşler D. ile Ş.;… anne ve babanın sağlığında dört kardeş olarak mal varlıklarından yararlandıklarını, Ş.’a köydeki ev yerinin verildiğini, eskiden Ş.’un baba ile köyde minibüsçülük yaptıklarını, davacı A.’ye sanayide bir dükkan alındığını, D.’ye ev alındığını, anne F.’ya da bir ev verildiğini, davacıya alınan evin dışarıdan alındığını bildirmişler, bu beyanlar üçüncü kişi tanık Pakize tarafından da doğrulanmıştır.

Yukarıda belirlenen ilkeler ve somut gerçekler birlikte değerlendirildiğinde, murisin amacının mal kaçırma olmadığı, sağlığında tüm mirasçıları arasında denkleştirme amacıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Bu halde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kabul edilmesi doğru değildir.

SONUÇ: Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince bozulmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Taahhüdü İhlal Eş Rızası Olmadan Alınan Kefaletin Geçersizliği

YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2019/8745
KARAR NO:2019/11943
KARAR TARİHİ:03/07/2019

Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça,ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir

Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanıklar … ve…’in, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmalarına dair … İcra Ceza Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve 2018/134 esas, 2018/148 sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair … Asliye Ceza Mahkemesinin
15/03/2019 tarihli ve 2019/20 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 23/05/2019 gün ve 94660652-105-45-6820-2019-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/05/2019 gün ve KYB.2019-58272 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle
okundu.

Anılan ihbarnamede;

1- Benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 09/06/2016 tarihli ve 2016/3298 esas, 2016/19382 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında, sanıkların … İcra Müdürlüğü’nün 2018/296 takip sayılı dosyasındaki borcun tamamını üstlendiklerine dair 27/09/2017 tarihli dilekçelerin icra kefalet tutanağı olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede, sanıkların imzaları haricinde borcu üstlendiklerine ilişkin kefalet tutanağında kendi el yazıları ile yazılmış herhangi bir ibarenin bulunmadığı,

2- Yine benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01/06/2017 tarihli ve 2017/3271 esas, 2017/5188 karar sayılı ilâmında yer alan, “… İcra kefili olan sanık tarafından … tarihinde ödeme taahhüdünde bulunulduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yer alan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı
rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet işlemi dolayısıyla hukuken geçerli bir ödeme taahhüdü bulunmadığından, taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği” şeklindeki açıklamalara nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanık…’in eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi karşısında, sanığın icra kefilliğinin ve icra kefalet sözleşmesine dayanılarak verilen
taahhüdün geçersiz olduğu, Gözetilmeden, sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, … Asliye Ceza Mahkemesinin 15/03/2019 tarihli ve 2019/20 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına; 03/07/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.